EN PARLAK YILDIZ – SELAMİ ŞAHİN
Selami Şahin, Peace&Love partimizin tartışmasız en çok ilgi toplayan sanatçısıydı. Sahneye çıktığı andan itibaren alanda dağınık bulunan bütün kalabalığı koşturarak bir mıknatıs gibi sahnenin önüne çekivermesi sadece iki saniye sürdü. 60-70’lerin rock melodileri arasında “Özledim”in rock versiyonu en çok eşlik edilen parça oldu demek yanlış olmaz herhalde. Kendisinde bir şairin tevazusu ve bir rock starın ışığı var. Hikayesi Hatay’dan İstanbul’a uzanan ve besteleri hepimizin diline dolanan bir hümanistin şarkılar söyleyerek anlattığı dünya görüşü ve evet, saçları hakkındaki en hakiki gerçek bu röportajda.
1968 yılında 20’li yaşlarınızın başındaydınız, 68 kuşağı ne ifade ediyor sizin için? Siz o dönemde nelerle meşguldunuz?
14 yaşımda Hatay’dan İstanbul’a geldim, ve şarkıcı olmak için geldim. Şarkıcı nasıl olunur, nota nedir hiç bilmiyordum. İlkokulu annem babam okuttu köyde, o kadar, zaten başka imkan da yoktu. Beyoğlu’nda bir iş buldum. Burada şarkıcı olunmaz dedim. “Beyefendiler, Hanımefendiler” yıllarını yaşadım, o zaman dostluklar çok farklıydı. Tabii ki çok acılı günler yaşadım ama sonra Doğubank İş hanında bir plakçıda iş buldum. O zaman 45’lik dönemiydi, LP bile yoktu. Ve ben tesadüfen 17 yaşında ünlendim, sesimi duyduğunuz zaman bu çocuk sesi derdiniz. O zaman besteci değildim. hayatımın ilk bestesi “Sen mevsimler gibisin”, sözü ve müziği bana ait, 1969-70 yılında yapmıştım, o yıllarda Altın Kelebek Türk Sanat Müziği dalında birincilik ödülü aldı.
Beste yapmaya başladığınız an nasıl geldi? O güne kadar şarkı yazmamıştınız, bir anda ilham mı gelmeye başladı?
Elimde bir melodika var, imkan yok öyle piyanoymuş, gitarmış… Yok hiçbiri. Kendi kendime bir şeyler çalışıyorum, sözler yazıyorum. Bu bir arzudur, bir tutku, bir istektir bende. Benim için hedef yapılmamışı yapmaktı; ülkemizde 4-5 türde müzik var ve ben hepsinde eser yaptım, hepsi de tuttu. Notayı da kendi kendime öğrendim, ders alacak veya okula gidecek imkan olmadığı için. Bir insanın daha çocuk yaştayken, hangi yönde başarılı olacağını bulup o yolda yürümesi çok önemli. Ben dedim ki şarkıcı olacağım, müzisyen olacağım, başka bir tutkum yoktu, büyük bir aşkla bu işe başladım. Benim için en önemli şeylerden bir tanesi de, benim bestelerimi okumayan hemen hemen kalmadı. Rahmetli Zeki Müren’in 10 albümünü yönettim ve en azından 30 şarkımı okudu. Sonra Roman havasında şarkı da yaptım “Kasımpaşalıyım, eli maşalıyım”. Allah şifa versin, İbrahim Tatlıses’in bu kadar albümü var, en meşhur 14 parçası varsa 7’si benim. Yani her türde beste yapmayı seviyorum. Bana deyin ki Selami bir opera şarkısı yap, oturup yaparım. “Özledim teninin kokusunu özledim” şarkımda da, girişine bakarsanız, sanki Mozart’ın bir senfonisi. Meraklıyım böyle çok sesli müziğe, yapılmamış olanı yapmaya. Şarkılarıma bakarsanız, sözleri daima dillerde dolaşan ifadelerdir. Her şarkımda bir slogan olması şart. Benim şarkılarımın hepsinin bir hikayesi var. Ve Tanrı’ya şükürler olsun, 150 civarında hit olmuş şarkım var, yaptığım beste sayısı da 300 küsür civarında.
Devam ediyor musunuz beste yapmaya?
Ediyorum, şimdi bir sürprizimiz var. Yeni bir albüm olacak, hit olup okumadığım şarkılarımdan 10 tane. Bir de 10 yepyeni şarkıdan oluşan yeni bir albüm. İnanılmaz birkaç şarkı var, dostlarıma dinletiyorum “Selami Bey, ‘Özledim’den daha güzel bir şarkı olmuş” diyorlar.
68 kuşağının temsil ettiği yıllara hakim olan duygu ve düşüncelere kendinizi ne kadar yakın hissediyorsunuz?
O zamanlar televizyon hemen hemen yoktu, radyolarda çalardı. Ancak o plağın üzerindeki resme bakıp sizi öyle tanırlardı. Müziğe daha fazla sevgi ve saygı vardı.
Hep aşk şarkıları yaptınız, toplumsal ve politik söylemlerden uzak durmanızın bir sebebi var mı?
Birincisi müzik politika değil. İkincisi müziği olumsuz duygular yerine sevgiyle bütünleştiriyorum. Yanlış yaptıysa sevgilisi, bir sitem veya gitti gelmiyorsa bir özlem olarak anlatmayı tercih ediyorum. Yıkıcı değil, yapıcı olmayı tercih ediyorum. Dizilerde olsun, şarkılarda veya romanlarda olsun, yanlışa, ölüme veya kötülüğe teşvik edici eserlere ben pek sıcak bakmıyorum.
O zaman son zamanlarda çıkan “Allah belanı versin”li şarkılara ne diyorsunuz?
Ben kimseye karşı sitem etmem, kimseyi küçük görmem, hepsine saygım sonsuz. Bir dost, bir ağabey, bir baba olarak şunu söylüyorum: kalıcı eserler yapsınlar ama hümanist, sevgiyi, aşkı, özlemi anlatan şarkılar olsun, düşmanlığı yok eden, kötü şeyleri yapmaktan koruyan şarkılar olsun.
Yaşadığımız dönemde bu tip şarkıların bu kadar prim yapmasının sebebi sizce ne olabilir?
Benim şarkılarımı dinlerseniz “felek vurdu, intihar edeceğim, ayaklarına sıkarım, öldürürüm” gibi şeyler söylemiyorum. En fazla “Boşvere boşvere ne halde geldik” diye şarkı yaparım. Benim görüşüm bu, yüzde yüz doğru demiyorum, her insanın kendi çizdiği bir yolu vardır ve kimseye karşı değilim, hepsine saygı duyuyorum.
Son 30-40 yıla damganızı vurdunuz, sizin dışınızda sizce başka kimler damgasını vurdu?
Şimdi bazen birkaç arkadaşımdan söz ediyorum, kayda değer unuttuğum birkaç isim oluyor “Selami Bey, röportajınızı okudum, şunlardan bahsetmişsin bizi unutmuşsun yazıklar olsun, böyle mi dostluk olur” diyenler oluyor çünkü değerler çok. Şimdi ben doktor olarak hastama ilaç yapacaksam önce iyi bir tahlil yapmak isterim, ben onları size daha sonra yazılı olarak göndersem?
Ama şimdi bana uzuuun bir liste mi göndereceksiniz? Ben hemen şu anda aklınıza gelen ilk ismi söylemenizi istiyorum, eskilerden.
Avni Anıl, Şekib Ayhan Özışık, İrfan Özbakır, çok var yani şu anda aklıma gelmeyen. Kalıcı eserler yapan benim en eskimeyen dostlarım arasında arabesk dalında bir Orhan Gencebay, Batı müziğinde de Sezen Aksu var. Yeni kabiliyetlerimiz var, üretenler var, unuttuğum isimler varsa özür diliyorum.
Yabancı müzik dinliyor musunuz?
Ben eve geliyorum, oturuyorum, eğer o gün beste yapmıyorsam televizyonu açıyorum ve opera dinliyorum, caz müzik, İspanyol müziği veya senfoni müziği dinliyorum. Ben hiçbir müzik dalına kötüdür demem. Bahçeye bakın, her renk çiçek var hepsi çok güzel ama bütün dallarda iyi eser yaparsan tamamdır. Ben opera dinlerken kendimden geçiyorum. Her türlü müziği dinliyorum.
Kimler var mesela favorileriniz arasında, isim sayabilir misiniz?
Avrupa ülkelerinde bir çok ülkenin senfoni orkestraları var, şimdi hepsini sayamam ama bir Mozart olsun mesela, müziğini dinlerken nasıl nağmeler yapmışlar, neler düşünmüşler, şekle bakarım; söz yoksa o müzik sanki konuşuyor, bir şeyler anlatıyor, o çok önemli. Mesela ben bir insanı sevdim, sohbeti çok güzel ama bunun ötesinde yüzündeki ifadeden kalbindeki o güzelliği hissedebilmek, sohbetinden bakışından gülüşünden onları tahlil ederek dinlemek isterim ve farklı bir zevk alırım. Müzik dinlerken de orkestra çok güzel tamam ama çalarken o ifadeleri dinliyorum yalnız müziği değil.
Rock, Blue, Soul tarzı dinler misiniz peki? Bir Janis Joplin, bir Jimi Hendrix falan…
Saydığınız isimleri ben çok iyi biliyorum ve dinliyorum. İlkler unutulmaz, taklitler daima aslını yaşatır. Bunlar bir yenilik, bir çığ yani bir çağ başlangıcı. Mesela Pavarotti neden operada en beğenilen isim söyleyebilir misiniz? Onların müzikleri döver gibi, kavga eder gibi ama o adam duygu ekledi. Yanlış mıyım? Tüylerim diken diken oldu. Unutulmayanlar çok önemli; dünyada bir yere gelmek kolay ama orada kalmak zor.
“Peace&Love” sayısında bir çekime dahil olacağınızı öğrendiğinizde neler geçti aklınızdan? Barıştan, aşktan bahsedildiği için mi yoksa 68 kuşağını benimsediğiniz için mi?
Bunların yalnız bir tanesini değil, hepsiyle ilgili sohbet etmek, duygularımı anlatmak istedim. Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmayacaksın. Akıllı insanlar mutlu ve huzurlu yaşar. Bir insan sevgili bulduğu zaman çok iyi tahlil etsin, “bu tarlada mayın yoktur, rahatlıkla yürüyebilirim” dedikten sonra önemli olan o insana yanlış yapmamak, onun da size yanlış yapmaması. Çünkü bir laf vardır: Gelen gideni aratır. Ben burada bulunmaktan çok mutluyum. Bir insan mesleğini severse ve çalışırsa, arkadaşını ve yürüyeceği yolu iyi seçerse hiçbir problem yoktur. Dostlar az olsun öz olsun, bu çok önemli.
Bu çekimde 60-70’li yıllardaki gibi giydireceğiz sizi, memnun musunuz o yıllara dönmekten?
“Ahhh o yıllara dönebilsem”, bak beste çıkacak! Bu müzik dünyası 4 mevsimdir, ben 4 mevsimi de yaşadım. Şanslıyım çocuk yaşta ünlendiğim için. Dolu dolu yaşadım.
Çok güzel, umarım daha da verecekleriniz vardır.
İnşallah. Yaşadığım, nefes aldığım müddetçe müzikten kopamam. Dünyaya bir daha gelsem yine Selami Şahin olmak ister, yine bu eserleri sunmak isterim.
O günlerden bugüne ilerledik mi, geriledik mi? Sizce ne oldu, ne durumdayız?
O yıllarda biz arkadaşlarla buluşurduk; kulüp Reşat vardı, Kulüp 12, Kulüp Suat ve Love Story vesaire, bütün sanatçılarla anılarım ve resimlerim var. Arkadaşlıklar daha farklıydı, bembeyazdı, apaçıktı. O günleri ben ararım. Neden? Neydi o eski dostlarım diyorum, bir başkaydı. İyi günde değil, kötü günde bir şey olduğu zaman koşardık biz birbirimize.
Ya şimdi?
Şimdi çok az. Elli dostunuz varsa, bunun bir veya iki tanesi canım der, gelir koşar kötü günde, diğerleri ben oralı değilim der. Bilmiyorum zaman mı değişti, bu son mevsim iyi değil galiba! Ama yine iyi dostlar vardır, kimseyi karalamıyorum ama eskisi gibi değil.
Dünya barışı, kardeşlik ve sevgi ile ilgili bir şey söyleyin bana.
Ben Hatay’lıyım. Bizde bütün dinler, mezhepler var. Ama din, dil, ırk ayrımı asla yapmayız. Hepimiz bir bütünüz, kardeşiz, hümanistlik var. Dedem subaydı, Atatürk’ün silah arkadaşıydı. Atatürk’ümüz, önderimizi canım gibi sevdiren dedemdir. Atatürk’ü o anlatırdı bana. Elimde bir tüfek var, dedemden babama, babamdan bana miras; dedem Atatürk’ün o tüfeği çok beğendiğini söylerdi. Teşekkür etmek lazım, Türkiye’miz elden gitmişti, paylaşmışlardı. Benim telefonumda bakın Atatürk’ün resmi vardır. Sanatçı olduğum için gitmediğim ülke yok, bütün dünya ülkeleri dünyaya gelmiş geçmiş en büyük lider Atatürk diyorlar ve gurur duyuyorum. Giyimiyle, kişiliğiyle, düşüncesiyle 200-300 yıl sonrasını görmüş. Ben Ermeni, Yahudi, Çerkez, Alevi, Kürt, Laz ayırmam; hepimiz birbirmize karışmışız. Savaş neyi getiriyor? Hiçbir şeyi halletmiyor; iki taraftan ölen insanlara ben üzülüyorum. Sevgi en büyük silahtır, sevgiyle halledeceksin. Senin bir dostun sana bir yanlış ve kötü niyetle yaklaştığı zaman sen sıcak, akıllı bir şekilde yaklaştığın zaman onu yenersin. Benim kinim, nefretim 5 dakika ancak sürer, kırılamam, kimseyi incitemem. Kavga edeni görsem hemen araya girerim “beni seviyorsanız kurban olurum yapmayın” diyorum belki arada tokat da yiyeceğim ama dayanamıyorum. Sevgi, saygı, iyi olanı düşünerek yola çıkmak lazım.
Sizinle ilgili çok tartışılan iki soruyu doğrudan size sormak istiyorum. Saçınız peruk değil, değil mi?
Ben 1986 yılında bir araba kazası geçirdim, yanımdaki arkadaşım Salih Sever öldü, sağ elimi başıma kapatmasaydım ben de ölmüştüm. Kolum kırıldı. Hastanede biraz kendime geldim. “Ne güzel sesi var, besteleri var ama yaşama şansı yüzden on” dediler ve ben bunu duydum. O zaman çocuklarımın biri 1,5 biri 3 yaşındaydı. “Ben ölmeyeceğim, çocuklarım için yaşayacağım” dedim. O zamandan beri kolumu kapatamıyorum, yüzüme getiremiyorum ama sol elimi kullanıyorum. Elimi koymasaydım beynim paramparça olacaktı, ama koyduğum için kafatasım darbe yedi. Darbe gören yerlerde saç çıkmamaya başladığı için oralara saç ektirdim.
30 yıl önceki saçınızla şimdiki saçınız aynı diyenler oluyor, ben de hep simsiyah biliyordum.
Ama beyazlar var bakın!
Boyatmıyorsunuz yani J
Ben daha çocuğum, benim ağzım süt kokuyor!
Bir de sizin espri yapmanıza takık vaziyetteler, çok espri yapıyorsunuz ya…
Her yerde değil. Şunu anlatmak istiyorum: gülmek insan için en büyük ilaçtır. Ben birçok şarkımı espri yaparak yaptığımı biliyorum. Ama her zaman her yerde değil.
Esprilerinizi etrafı da güldürmek için mi yapıyorsunuz yoksa kendiniz için mi? Kendi esprilerinize gülüyor musunuz?
Etrafı güldürmek için değil. Bazen aynaya bakıp kendi kendime konuşuyorum, “Selami’cim diyorum, bir problem yaşıyorsan üzülerek değil, gülerek, düşünerek hallet”, hayatı ciddiye almıyorum. Önemli bir iş yaparken değil ama. Bakın gülmeyi seven, espri yapan insanlar uzun ömürlüdür. İnsanın neye ihtiyacı var ruhen? Birincisi çok ciddi konuşacağı iş mevzuları, ikincisi aşk ve duygusallık, sevgiyi özlemi anlatacak, üçüncüsü yaptığı işle/sanatıyla ilgili başarılı işler yapması, dördüncüsü biraz da espri yapıp gülecek, kendine vakit ayıracak. Nedir; sonbahar kış, ilkbahar yaz, insan hepsini yaşayacak.
Bir de bir şey eklemek istiyorum. Hiçbir sanatçı dünyanın bütün ülkelerinde ben bir yere geldim diye efelenmesin, böbürlenmesin. Biz varsak, bir yere geldiysek bizi dinleyen, bizim halkımıza ve müziksevenlere borçluyuz. Onlara çok teşekkür ediyorum ben herşey için.
Biz teşekkür ederiz bize güzel şarkılar armağan ettiğiniz için.