TEKERLEKLİ SANDALYEM BACAKLARIM, DANS PARTNERİM – MEMET SEFA ÖZTÜRK
Ellerini kullanamaz hale gelen bir piyanist, hala piyanist sayılır mı? Ya bacaklarını kullanamaz hale gelen bir balet?
Bazı insanlar var ki en verimli yaşlarında başlarına gelen talihsiz bir kaza, onların hareket kabiliyetini kısıtlamayı başarsa bile ruhlarını çalamıyor. Balet Memet Sefa Öztürk onlardan bir tanesi. Fakat bacaklarım dediği tekerlekli sandalyesiyle sahnelerde yeniden şahlanmak için tek ihtiyacı olan şey, bozuk yollarımız yüzünden kırılan belini ameliyat ettirebilmek.
Türkiye’de bir erkeğin balet olması çok yaygın bir şey değil ya, dansçı olmaya özellikle de balet olmaya karar verişin nasıl oldu?
Bir aile dostumuz kızlarının bale gösterisine davet etti bizi. O zaman kadar dansa hiç ilgim yoktu. O gün gittim, Coppélia vardı, ilk başlarda çok sıkıldım ama sonra oturdum ve izledim; oradaki o kurguyu çözümlemeye ve anlamlandırmaya çalışmak çok hoşuma gitti. Dedim ki ben de balet olmak istiyorum.
Öylece karar mı verdin yani orada?
Evet, sonra özel bir bale kursuna başladım. İzmit Teknik Lisesi Makine bölümünü bitirdim. Sonra 1999’da çeşitli şartlarla İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na kabul edildim, bu şartlardan bir tanesi liseyi yeniden okumamdı çünkü çok zayıf bir temel bilgim vardı bale konusunda. Önceleri aslında birçok hoca bana inanmadı, benim balet olabileceğime. “Sakalı çıkmış bu adamın, bu yaştan sonra balet olur mu?” dediler. 19 yaşındaydım, kazık kadar adam yani. Sonra sevgili Cem Ertekin, Çağdaş Bale Topluluğunun kurucusu ve bütün hocaların da hocası, çok inandı bana. “Bu çocuğu alalım, gerçekten yapmak istiyor” dedi ve liseden seviyesinden aldılar.
Başka hiçbir hayalin yok muydu?
Yok, başka hiçbir hayal kurmadım o gösteriyi izlediğim günden sonra. Babam ilk başta yine heves ederim biter gider zannetti, maymun iştahlı, ilgisi çok alana yayılan bir çocuktum çünkü. O yaşta konservatuara gitmek istedim ama ailem “bir meslek lisesine girip eline bir meslek al, ondan sonra üniversitede gidersin” deyip beni teselli etmeye çalıştı. Mecburen üniversite dönemini beklemek zorunda kaldım. Ama sonra gece gündüz çalışmaya başladım, millet 3 saat çalışıyorsa ben 9 saat çalışıyordum arayı kapatabilmek için. 2000 yılında Çağdaş Bale Topluluğuna girdim. 2004 yılı ortasında ise Devlet Opera ve Balesi’ne kabul edildim, 2. sınıftayken. Yoğun bir şekilde hem okula devam ediyor, hem de bu ikisine devam ediyordum. Ta ki 2006 Temmuz gecesine kadar. Mezuniyet gecesi her şeyin yol değiştirdiği gece oldu, motor kazası geçirdim. Boş yere, bedavadan gelip beni bulmuş bir kaza. Çok keyfe keder eve gidecektim ama gitmek zorunda değildim, gitmeseydim de olurdu o akşam…
Ama nereden bilecektin sonuçta…
Bilemiyorsun ki ne yaşayacağını. Hayatım bir anda başka bir tarafa gitmeye başladı. Komada kalmışım 10-11 gün kadar. 3 ay hastanede kaldım, sonra birtakım komplikasyonlar oldu. Felç olduğuma inanamadığım için bir gün odada kimse yokken yataktan kalkmaya çalışıp düşmüşüm, belimdeki bir vida kırıldı. Sonra yine ameliyatlar oldum. Sonunda platinleri çıkarttılar. Ama şimdi yine ameliyat olmam gerekiyor, sponsor arıyorum hatta bunun için.
Ne ameliyatı olman gerekiyor?
Bizim malum yollarımız çok bozuk, sürekli sandalye takılıyor ve düşüyorum sokakta. O düştüklerimin bir tanesinde belimi kırmışım tekrar, şu anda belim L2 seviyesinden kırık 3-4 aydır. O yüzden dik oturamıyorum. O kırık, ağrılara da sebep oluyor. Acil olarak ameliyat olmam gerekiyor. Ama bunu Türkiye’de yapabilecek tek doktor Azmi Hamzaoğlu’ymuş, Florence Nightingale’de. Durumum ciddi olduğu için usta bir ekibin bir araya gelmesi ve hastane şartlarının da buna göre çok profesyonel ve donanımlı olması gerekiyor.
Ne kadar aciliyeti olan bir ameliyat bu?
Aslında hiç vakit kaybedilmemesi gereken bir durumum var.
Şu an karşımda kırık bir belle mi oturuyorsun yani?
Evet, maalesef.
Peki, şu anda neler yapıyorsun günlerin nasıl geçiyor?
Aslında evden bile dışarı çıkmamam gerekiyor ama mecburum çıkmaya. Son olarak bir kitap yazdım. “Düşlerle Dans” diye bir şiir kitabı. 5 yıl önce çalışmasına başladığım bir projeydi bu. Yeni bastırabildim.
İçindeki şairi bu dans dünyası ortaya çıkartmış olabilir mi?
Olabilir tabii, her sabah güne piyano sesiyle başlamak, kapanışı yine piyano sesiyle yapmak, muhteşem bir provadan dönmek veya bir balerine aşık olmak… Bir sürü duygu dünyası var insanın, hangisini yaşıyorsan o ortaya çıkıyor. Ama bu kaza bu tip şeylerin çoğunu sildi hafızamdan. Yani ruhsal anlamda o kadar büyük bir sarsıntı yaşadım ki, geride bıraktığım hiçbir şey aslında laf değilmiş.
Bu kazanın sana öğrettiği en önemli şey nedir peki?
Ben hiçbir zaman bu kaza bana ne öğretti diye oturup uzun uzun düşünmedim. Zaten bana öğrettiklerini ben seçimlerimi yaparken yaşıyorum. Yine de ne öğretti dersen, insanların aslında hiç göründükleri gibi olmadıklarını öğretti. Eskiden insanlara çok inanan biriydim artık inanmayan biri oldum mesela. Bu çok da ağza alınası bir şey değil bence. İnsanlara, dostluğa, arkadaşlığa, aşka, sevgiye çok güveniyordum, güvenmez oldum.
Sence bu engelli olmakla doğrudan ilintili bir durum mu? Sen aynı kişi olmana rağmen insanlar niçin kaçıyor ya da uzaklaşıyorlar?
Çünkü ben onlara ayna tutuyorum. Her an bu sandalyede kendisinin oturabileceğini bana baktığında o kadar net görüyor ki. Dağ gibi, Conan gibi bir herif, Memet Sefa Öztürk bile bu sandalye oturuyorsa – ki bana Superman derlerdi okulda – biz kim bilir nerede otururuz diye düşünüyorlar herhalde. O yüzden iletişimde olmaktan kaçıyorlar. Seni görünce “vay kardeşim, aslanım” diyorlar ama arkalarını döndükleri anda kaçıyorlar.
Sen kazadan sonra da tekerlekli sandalyene rağmen dans etmeye devam ettin diye biliyorum, belinin kırıldığı zamana kadar. Bu ameliyatı olduğunda yeniden dans etmeye devam edebilecek misin?
Edebileceğim. Bu ameliyatı bunun için de çok istiyorum. Aslında şu anda sokağa çıkmam yasak, ama bu ameliyatı ne zaman olacağımı bilmiyorum ki! Deseler ki “bir ay sonra olacaksın, evden çıkman yasak”, tamam oturayım evde bekleyeyim, sabrederim. Ama şimdi ne zaman olacağını bilmediğim bir şey için ne kadar evden çıkmayabilirsin ki? Bir şekilde hayat akıp gidiyor. Benim bu akış içinde yapmam gereken işler var. Şu an dans etmiyorum daha kötü olmayayım diye.
Sen kendi alanınla ilgili bir iş imkanı bulamamaktan şikayetçisin. Şu anda bacaklarını hissetmesen bile, aklın yerinde, tecrübelerin ve birikimin hala senin. Bir sürü şeyi yapabilecek durumdasın aslında. Ama insanlar bunu büyük ihtimalle böyle görmüyorlar, belki de senin bunu dile getirmen gerekiyordur?
Ben şu anda Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu’nda çalışıyorum. Çalışıyorum ama pek uygun bir görev çıkmıyor. Ben sahnede olmak istiyorum ama şu anda belimdeki kırık yüzünden olamam.
Yurtdışında engellilere sunulan imkanları görünce isyanlarda oluyorum. Sence ne yapılsa engellilerin hayatı biraz olsun kolaylaşır?
Türkiye’de ilkokul, ortaokul ve lise eğitimi boyunca öğrencilere sadece fizik, matematik, sosyoloji değil, bedenlerinin hangi bölgesinde nasıl bir engel yaşarlarsa ne şekilde hayatlarını idame ettirebilirler, ne şekilde üretmeye devam edebilirler, bunların da öğretilmesi gerekiyor insanlara. İlla yaşayıp başımıza gelince öğrenmeye çalışıyoruz. Bizde engelli olduğun zaman işe yaramazlar sınıfına alınıyorsun, devlet buna bir de çanak tutuyor çünkü ayda 450TL engelli maaşı veriyor, “sen artık çalışamıyorsun, perdelerini çek evinde takıl, zaten sokaklar da sana göre değil. Hiçbir tiyatro konser salonu da sana göre değil, hiçbirine de gitme. Evde ölümü bekle” deniyor insanlara.
Ama zaten engellilerle bir arada olmadıkları için, korkulacak bir şey olarak görüyorlar…
Evet, çocuk engelli biriyle oynuyorsa annesi hemen çocuğu yanına çağırıyor. Bizde sınıf ayrımı çocukluktan başlıyor. İnsan sınıflandırmadan yaşarsak eğer, empati de kurabileceğiz.
Dansa dönecek olursak, dansın senin için ne ifade ettiğini sorsam?
Dansla sahnede olmak benim için başka bir boyut. Bu dünyada hiçbir şey gerçek değil zaten, sahnede de gerçek değil. Hiçbir şeyin gerçek olmadığı o sahne her şeyi bedelsizce, en özgürce yaşadığın yer. Sahneye çıktığımda ben çok özgürüm. Her şeyi yaparım orada, orası benim sahnem.
Şu anda tekerlekli sandalyenle sahneye çıktığın zaman aynı duyguyu alıyor musun?
Alıyorum tabii, aynı şeyleri yaşıyorum. Onun için sahnedeyim hala zaten, onu bırakamadığım için. Ve onun için şu anda çok canım sıkılıyor, moralim bozuluyor… Sağlık problemimden dolayı sahnede olamadığım için. Elim kolum bağlı, bir şey yapamıyorum.
Dünyada da senin gibi engelli olup dans etmeye devam edenler var değil mi?
Var, İngiltere’de Mark Brew diye bir adam var. Şu an koreograf artık. Onunla birlikte çalışma imkanım oldu. Geçen yıl İngiltere’ye davet edildim, Candoco Dans Topluluğu’na. Orada bir başrol oynadım, benim için süperdi. Bütün masraflarımı karşıladılar ve üzerine yüklüce bir para ödediler. Türkiye’de kimse dansçıya böyle bir değer vermiyor. Bir rakam söylüyorsun, “ooo”! Bizde “nolacak abi, adam dans ediyor ya” düşüncesi var. Ulan… Sen bu sandalyeye geç otur dans et o zaman, götün başın tutmuyorken, bir dene bakalım.
Dansta başarının ölçütü nedir sence? İşin hem teknik tarafı hem de ruh tarafı var ama senin gibi bir şairden şairane bir cevap bekliyorum!
Bence ne ruhuyla dans etmek, ne de tekniğiyle dans etmek. Önemli olan, hem teknik hem de ruhu bütünleştirebilmek. İkisini bir araya getirebilmek. Teknik yapacağım derken ruhu kaybedip 19 Mayıs hareketleri gibi ama dört dörtlük danstan bana ne! Kimisi mesela bale yapmayla akrobasi yapmayı karıştırır. Dört dörtlük bir tekniğin olmalı ama bu arada ruhu kaybetmemelisin. Bunun için çok çalışmalısın. O kadar çalışmalısın ki bir hareketi yaparken tekniği artık düşünmeyeceksin. Kasların artık öyle bir ezberleyecek ki o hareketin en doğru şeklini, sen bunu yemek yemek gibi, çişini yapmak gibi, esnemek gibi dünyevi bir hareketmiş gibi yapmalısın. O zaman sadece role konsantre olup o rolü yaşarcasına gereken hareketleri yapabilirsin, o zaman da ruhun ortaya çıkar.
Bu tekerlekli sandalye senin hayatında var, dansının içindeki yeri nedir? Tekerlekli sandalyen senin için ne ifade ediyor?
O benim bacaklarım oldu artık, benim bir yerden bir yere ulaşmamı sağlayan. Benim kaslarım. Benim birlikte dans ettiğim partnerim, en birinci partnerim.
İnançlı bir insan mısın, kazadan sonra bu anlamda ne hissettin?
Demek ki benim senaryom böyleymiş dedim. O zaman bu senaryoyu en iyi şekilde oynayacağım. Bu kadar. Bilsem ki 8500 saat ağlasam bu iş düzelecek, ben 9000 saat ağlarım. Ama ağlamayla düzelmeyecek bir durum, boş yere ağlayayım mı yoksa olan durumu en iyi şekilde mi yaşamaya çalışayım? Akıllı bir insan da bunu yapar diye düşünüyorum. Bütün engelli dostlara, arkadaşlara da bunu tavsiye ediyorum. Hayata küsüp kendini kapatmak kimin umurunda ki?
Dans konusunda eklemek istediğin bir şey var mı?
“Benimle Dans Eder Misin” yarışmasında bir engelli kategorisi olmasını, bu kategoride jüri masasında oturmayı ve engelli insanları dansa teşvik eden bir adam olmayı çok isterdim. Bizim ülkemizde maalesef insanları bir şeylere televizyondan teşvik edersen bir şeyler oluyor. Engellilerle ilgili bir dans yarışması yapsa Acun Ilıcalı mesela, o zaman pek çok engelli kendini dansa adayacak, bir şeyler yapmaya çalışacak. Bir şeyleri televizyondan lanse etmek çok önemli çünkü bizim insanımız buna prim veriyor, bu çok açık ve net.