SEN BİR MELEKSİN MUKADDES! – ESRA DERMANCIOĞLU
Aslında röportaj vermeyi pek istemiyordu Esra Dermancıoğlu; içinden cımbızla laflar çekiliyor diye. Gülümsedim, sevimlilik yaptım, o da ikna oldu sonunda. Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinde kötü karakter Mukaddes Teyze olarak tanıdığımız Esra Dermancıoğlu, dobra, ne istediğini bilen süper tatlı bir kadın. Bu röportajın içinden kafasına göre cümle seçenin hayatını Mukkades’ler bassın!
****
Seni yeni yeni tanımaya başlıyoruz, son zamanlarda öne çıkan bir oyuncusun ve çok fazla bir bilgi yok hakkında. Ben senden kendini komik bir şekilde anlatmanı istesem nasıl anlatırsın?
Hızlı ve sabırsızım. Kendini tanıtır mısın sorusu çok kötü! Sanat tarihi mezunuyum, ama durmadan bir oynama isteği vardı bende. Bu çocukken de böyleydi, sonra büyüdüm ve baktım ki yine oynuyorum. New York’ta Çiğdem Selışık “normal hayatta ‘deli’ olursun bunları yapınca ama sahnede rahat rahat yapınca ‘oyuncu’ oluyorsun, bir karakter canlandırmış oluyorsun. Bunu kanalize edeceğin yer, oyunculuk” dedi. Bu şekilde geç oldu ama doğru oldu. Sahnede yapmam gereken şeyleri dışarıda yaptığım için “üşütük” diyorlardı, şimdi rahat rahat sahnede yapıyorum.
Tiyatro da var mı?
Evet Şahika Tekand’la çalıştım, o çok acaip bi kadındır, çok öğrendim ondan. Çok doğru bir yer başlamak için, almak istersen çok iyi bilgi alırsın ondan. Böyle başladım işte, herkes başarı hikayesi olduğunu söylüyor ama ben bunu böyle görmüyorum.
Bir röportajında “Secret-mecret değil” demişsin…
Yok hiç değil, secret-mecret değil. Hiçbir şeyi de çağırmadım, köpek gibi çalıştım. Yapmak istedim, konservatuar mezunu olmadığım için çok da kompleksliydim, Türkiye’de böyle bir şey var çünkü “konservatuarlı mısın değil misin?” diye burunlar kalkıyor, kaşlar kalkıyor.
Ben de ne yaptım? Gitmediğim kurs kalmadı, denyo gibi. Vahide Gördüm’e gittim , Şahika’ya gittim, Nedim Saban’a gittim. Niye? En azından elimde bir şey olsun diye. Workshoplara verdiğim parayla okul kurardım.
O ara çalısıyor muydun peki?
Hayır aklımı tamamen buna verdim. Normalde art dealer’ım ben, resim alıp resim satıyorum. Benim mesleğim bu.
Vay hiç beklemiyordum bunu. Çok değişik geldi. Yapıyor musun hala?
Yapmıyorum artık tamamen bıraktım.
Sanat galerisinde mi çalışıyordun?
Sanat galerisi, galeriler, değişik galerilerle. Mesela sanatçı buluyorum galeriye. Sonra kendim almaya ve kendim satmaya başladım. Aslında işim bu, okuduğum şey bu; sanat tarihi mezunuyum. Ama budur, oyunculukla devam edeceğim. Bunu istiyorum yani.
(Karşısında sessiz kaldım bir süre. İnanılmaz bir çoşku, bir kararlılık var bu kadında. Gözlerinde bambaşka bir ışık. Etkilenmemek elde değil)
Ne güzel, böyle sesinde bambaşka bir coşku var resmen!
Çok seviyorum hakikaten, çok hoşuma gidiyor.
Hayatta neyi asla ciddiye almazsın?
Bir aralar çok ciddiye alıyordum, şimdi almamayı öğrendim. Aslında her şeyi ciddiye almamayı öğreniyorum, yani bir tek kızımla ilgili konularda hassasım. Ama çok eğittim kendimi, yavaş yavaş onu köreltiyorum. Bayağı ciddiye alırdım: insanları alırdım, olayları alırdım, başkasının hikayesini ciddiye alır kendime dert edinirdim. Şimdi artık almıyorum çünkü öyle bir yapım da varmış rahat geçiş yaptım, o kadar zorlanmadım.
Öyle bir altyapı var mıymış yani?
Altyapı varmış. Ben oradan devam ettim ya da öyle almam gerekiyor diye düşünüyordum belki.
Peki bu hayatının değişmesiyle birlikte gelen bir şey mi?
Yoo, hayır hayır… Bununla ilgili değil ama yaşadıkça, ciddiye aldığın zaman hiçbir şeyin öneminin olmadığını anladım. Kaderci falan değilimdir ama “ciddiye aldığım zaman ne oldu”lara ve “almadığım zaman ne olmadı”lara baktığım zaman tartıda, çok da ciddiye almamaya başladım. Ama işimi ciddiye alıyorum. Onu asla ne kadere bıraktım, ne de secret’a bıraktım. Şu oyunu yaptım, köpek gibi çalıştım, dvd’leri Ay Yapım’a gönderdim, yapımcılara gönderdim. Yani yırtındım hakikaten.
Ne kadar zaman sonunda bir şeyler elde etmeye başladın? Tamam oldu dediğin…
2.5 sene sonunda ama hiçbir şey için oldu demem, çok hastalıklıyım o konuda!
Ne zaman süre sonunda böyle bir rol geldi teklif geldi?
2 sene kursa gittim. Türkiye’ye baktığımda – yani bir sürü konservatuar mezunu var – bence benim için çabuk oldu. Yıllarca emek verenler de var ama ne yapayım oldu, doğru cast oturdu ve böyle bir Mukkades Yenge çıktı. Onda da çok mu çabuk oldu acaba diye bir komplekse girdim. Ama çok da didindim yani, öylesine oynamadım, kafa patlattım. Ama bunu niye yapıyorum? Sinema için yapıyorum, tiyatro yapmak istiyorum. Hani görsünler beni. Bu dizi benim için o anlamda çok büyük bir şans. Çok büyük bir basamak. Hep bölüm oyunculuğu yaptım, Avrupa Yakası’nda Gülse Birsel ilk beni gördü ve çağırdı. Öyle bir hırslıymışım meğer, hırslı bir yavruymuşum! Hiç böyle olduğumu da düşünmüyordum ama hırslıymışım hakikaten!
Şu an hayatında mutlu olduğun bir dönemde misin?
Anlık mutluluklarım var, yani çok mutlu bir dönemimi geçiriyorum diyemem, öyle bir şeyim yok, hiçbir zaman da olmadı. Ama mesela şu an şu çekim hoşuma gidiyor, çok memnunum. Anlık sorarsan evet, ama “bu dönem mutlu bir dönem veya mutsuz bir dönem” yok benim için. O kadar saatlere bağlı ki… Bir saat sonra birdenbire değişebilir, çok inip çıkıyorum öyle de bir özelliğim var.
Burcun ne?
Yay.
Mutluluğa yaklaşımın nasıl? Sence mutluluk üzerinde çalışılan, fark edilen, ulaşılan bir şey mi yoksa bazen vardır bazen yoktur dediğin bir şey mi?
Mutluluk bazen vardır, bazen yoktur. Üstüne çalışmakla falan olmaz bence. Benim için mutlu olalım pozitif olalım, üstünde çalışalım gibi bir şey değil yani. O anlık bir şey, birisini görürsün, sana iyi gelen birisiyle bir saat olursun, ondan sonra çok mutlu olursun. Ama aslında bu tamamen yapıyla ilgili, benle ilgili bir şey yani. Böyle bir ahkam kesemem mutluluk böyledir şöyledir, dönemseldir diye…
Mutluluğun olmazsa olması nedir senin için?
Yalnız olamazsam çok mutsuz oluyorum. Yalnız olduğum zaman çok mutlu oluyorum. Böyle bir şeyim var yani yalnız kalamamak beni en mutsuz eden şey.
Mizahın senin hayatında nasıl bir yeri var? Ne tarafa yakınsın, ciddi bir insan mısın?
Çok büyük bir yeri var. Hiç ciddi bir insan değilim, hiçbir zaman olmadım: ne çocukken, ne lisede ama çabuk mutsuz olan bir insanım. Çabuk etkilenen bir insanım ama kendimi onunla da çok rahat bir şekilde de çıkarabiliyorum. Hayatımla ilgili yaşadığım şeylerde kendimle alay ederek üstesinden geliyorum, oradan yırtıyorum, yoksa ağır bir vaka olabilirdim. Bu kadar acının içinde kendi yaşadığım acıların çok önemli olduğunu düşünmüyorum; savaşlar, çocuk ölümleri varken benim uyduruk problemlerim çok da önemli değil.
Günlük hayatta komik bir insan mısın peki?
Komik bir insanım diyemiyeceğimÇ
Senin Fatmagül’ün Suçu Ne dizisindeki rolünle ilgili şöyle bir yorum okudum: “eğer kendini oynamıyorsa çok başarılı bir oyuncu”… ne dersin?
Bu acayip bir şey, settekilerin arkadaşları soruyormuş “sette nasıl bir kadın?” diye.
Sanırım “içinde olmasa bu kadar iyi oynayamaz” inancı var herhalde…
Şimdi hepimizin içinde öfkeli bir kadın var, kıskanç bir kadın var. Aslında kamera karşısında kendini oynamak en zor şey. Yani normal hayatta insan kendi doğallığını veremezken, kamera karşısında mı verecek? Ama hayır hiçbir zaman bir kadın satmışlığım, birisine terlik atmışlığım yok. Ya da “katil mi yapceen beniii” diye bağıracağım bir kültürden gelmiyorum. Ama doğru duyguları doğru yerde çıkarabilmek önemli. “Kendini mi oynuyor” ne demekse bana çok abuk geliyor. Zor kötülük yapabilen bir insanım aslında. Kötülük yapmam ama çok da sinirime dokunuyor “iyi bir insanım” lafı. Öyle şartlar olur ki çok kıskandığım zaman mesela, fevriyimdir, çok yanlış bir şey yapabilirim. Hani sorduğun zaman son 30 sene hiç kimsenin hayatında kötü bir yerim olmamıştır, öyle diyeyim sana. Ama fevriliklerim var, tersliklerim var, iniş çıkışlarım var, o an kırmışlıklarım olabilir. Ama kötü olmak başka bir şey, hesaplı kötülük. Hesapçı değilim.
Bu çekimde bir meleksin, belki o imaj dengelenir biraz!
Ya salt iyiliğe de çok inanmıyorum. İnsan o kadar karmaşık, ve o kadar acayip duygular çıkıyor ki… O kadar iyiliğin altında bazen korkutucu şeyler olabilir. İnsansın sonuçta.